8 Mart 2010 Pazartesi
HAMDİ
Kayseri’ye gitmek üzere Yeşilhisar’da otobüs bekliyordum.Ta uzaklardan bir kişi geliyordu.Ayaklarının dibinde de torba gibi yuvarlana yuvarlana bir şey geliyor ama Allah bilir ben onu adamın köpeği sandım.Biraz yaklaşınca onun sakat bir adam olduğunu fark ettim.
Koltuğuna sıkıştırdığı darbukasına sımsıkı sarılmış, nerdeyse sağlam adamdan daha hızlı yürüyordu. Yani sürükleniyordu desek daha doğru olur.
Küçükken çocuk felci geçirmiş ve sakat kalmıştı. Sadece sakat olsa ne ala gözleri de görmüyor. Bir adamı alıp cenderede sıkıştırın al sana Hamdi.
Koskoca bir kafa, dışarı pörtlemiş ve her biri başka tarafa bakan iki göz,sakat bir kol ve yamulmuş ayakları ile tam bir ucube…O hali ile –Allah’a hoş varsın-aynı maymun.
Darbukaya Yeşilhisar’da deplek diyorlar. Sakat olan sağ koluna sıkıştırdığı depleğine sağlam olan sol eliyle vurarak düğünlerde türkü söylüyormuş.Bayağı da iş yapıyormuş.Yeşilhisar’ın ünlü içmecelerinde barınırmış.Ben çalıp söylediğini henüz duymamıştım.
Nihayet Bay Hamdi ile müşerref olduk.
Kale Köyü’nde düğün vardı.Düğün sahibi çok fakirdi.Ben de saz çaldığım için benden rica ettiler.Ben de kıramadım.Hamdi de gelecekmiş.
Büyükçe bir odayı boşalttılar. Ben başladım çalıp çığırmaya.Odada iğne atsan yere düşmez.Gerçi oda büyük ama köylü hep orda.Bir ara bir şamata koptu.
-Hamdi geliyor Hamdi geliyor ! Biraz sonra içeriye bir star edası ile Hamdi girdi.Birisi onu kucaklayıp bir sandalyeye oturttu.Ben bir uzunhava söylemekteydim.Türküye ara verip:
_Hoşgeldiniz dedim.
-Hoşbulduk, Kesme Allah’ını seversen devam et.Ben kaldığım yerden söylemeye başladım.O da mırıl mırıl bana katılıyor,sağa sola sallanıyordu.Türkü bitti:
-Kim bu arkadaş ? Buralarda sesini yeni duyuyorum.
-Bizim köyün öğretmeni dediler.
-Vay eline diline sağlık hocam dedi.Tam bir sanatçı edası ile:
-Size eşlik edebilir miyim ?
-Hay hay buyurun.
-Hocam sizde güvercin var mı? Ben anlayamadım.
-Valla yok Hamdi ,birkaç tavuk var.
-Yok yok öyle değil,’’Güvercinim süt beyaz türküsü’’ demek istedim
- Allah hayrını versin Hamdi, tabii ki var.
O türkü o zamanlar yeni çıkmıştı. Darbukayı sakat koluna sıkıştırıp sağlam eliyle vurmaya başladı.Tek elle çalmasına rağmen müthiş bir ritmle bana eşlik etmeye başladı.Türküye öyle bir giriş yaptı ki odada bir alkış patladı.Zaten alkışa bayılırmış ki coştu.Ondan sonra bana bile danışmadan türkünün birini bırakıp ötekine geçmeye başladı.Hem çalıp söylüyor,hem de sağa sola yalpa yapıyordu.Terin suyun içinde kalmıştı.Alkışlar arasında birinci fasılı tamamladı.Verdiği bu müzik ziyafetinin tadı damağımızda kalmıştı.
-Yahu bana bir su verin.
Gelen suyu matraklık olsun diye kendi kafasına boca etti.
-Körlük ne kötü be,ağzımı bile bulamıyorum.
Odadakiler kahkahadan kırılıyordu.O’na bir su daha geldi.Sigarayı ağzından hiç düşürmüyordu.Birinin ateşi ile diğerini yakıyordu.Eğer çalıp söylüyorsa bu sefer sigarası parmaklarının arasındaydı.İçsin içmesin biter bitmez yeniliyordu.
Sonra beni soru yağmuruna tuttu.Sesimi ve sazımı çok beğendiğini söyledi.Hiç değilse şu Hamdi olsun bizi bir adam yerine koymuştu.
İkinci fasıl esas fasıldı ki görülmeye değerdi.Hamdi gene coşmuş,türküden türküye geçiyordu.Arada bir taklit yapıyor,köylüyü gülmekten kırıp geçiriyordu.
Lingo lingo şişeler’i söylerken sanki vecde gelmiş gibi ayağa kalktı.Boyu ancak beş yaşındaki çocuk kadardı.Alkışlar çığlıklara karışıyor,odadakiler hop oturup hop kalkıyordu.Bana döndü:
-Hocam ben şimdi radyoyum,tut kulağımı.
Kulağını tuttum.
-Çevir ve radyoyu aç.
Odada çıt yok.Kulağını hafifçe büktüm.
Hışırtılı bir sesle yayına başladı.Önce saz akordu takliti yaptı ki mübalağa değil tıpkı gibi.
-Sevgili dinleyenler,şimdi ondokuz otuz ana haber bültenini sunuyorum.Önce özetler.Kıbrıs Rum Kesimi Lideri Glafkos Klerides Davos sürecini yaşatacaklarını söyledi.Balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava yurdu etkisi altına aldı.Yoğun kar yağışı ve tipi yüzünden birçok köyle bağlantı kesildi.Araplı Yokuşunda ise geçit tek şeritten veriliyor,işaret ve işaretçilere uyulması isteniyor.
Gene kulağını büktüm. Bu sefer de spor stüdyosu jenerik müziğini verdi.
-Van ge ge ge a na na n ana…
Gene kanal değiştirmemi istedi.
Bu sefer kadife sesli İngiliz Stewenson o duygulu şarkısını söylüyordu.Sözlerinden tabi ki kimse bir şey anlamıyordu gerçi ama Hamdi mest olmuş bir şekilde şarkıyı mırıldanıyor,dinleyenleri de mest ediyordu.
Şarkıyı bitirince O’nu uzunca alkışladılar.O da ayağa kalkarak dinleyenleri selamladı.
Evin hanımı bizi yemeğe çağırdı.Yemekte de olmadık muziplikler yaptı,durdu.Israrla
-Rakı yok mu ? diye soruyordu.
-Bu köyde rakı içilmez.Hem sen içmeden sarhoş olmuşsun ne yapacaksın rakıyı ? Dedim.
-İki tek atsak hiç fena olmazdı.
Sonra hayatından uzun uzun bahsetti.
-Bu yıl anamı kaybettim.İyi kötü bana bakıyordu.Şimdi iyice perişan oldum.İçmeceliler bana oradan bir göz yer verdiler.Oraya gelenlere çalıp söylüyor,yolumu buluyordum.Tabi hafta sonları düğünlere de gidiyorum.
Ova köylerinde bunun gözü görmüyor diye kadınlar kısmında söyletiyorlarmış.Bayağı da seveni varmış.Köylü kadınlar Hamdi’siz düğünlerin tadını alamıyorlarmış.Çok ta iyi kazanıyormuş.
-Masrafın ne ? diye sordum.
-Sorma hocam.Biri elimden tutup üç metre götürse binlik istiyor.Çamaşırımı yıkayan kadınlara veriyorum.Bir de bizim sülale hep aç.Elimde avucumda ne varsa kapışırlar.Hafta sonunda sigara alacak param kalmaz.Tutumlu değilim yani.Zaten avrat yok,akıl yok.Parayı bir elim görse öteki görmüyor.
-Sormak ayıp olmasın ne kazanıyorsun ?
-Valla haftada on beşi geçiyor
-Ne?
Benim aylık 20.000, yani Hamdi yaklaşık dört katını kazanıyordu.
-Ah Hamdi sen benim yanımda olsan sana böyle harcatmam.Bir yılda milyoner olursun.
-Keşke hocam.nerde…Ama istersen yaz tatilinde seninle Adana’ya gidelim.Sen istersen çalıp söyleme.Yeter ki benim gözüm ol.
-Sağol sağol ben gidemem.
Hamdi epey ısrar etti.Yeminler ediyor,bir yaz boyu için bana yarım milyon teklif ediyordu.kabul etmedim tabi.
Yemekten sonraki bölüm de öncekileri aratmadı.
Türküyü söylerken böylesine kendinden geçen ve böylesine duygulanıp coşan Hamdi gözümde bir dev kesilmişti.Neden sonra köylüler birer ikişer dağılmaya başlamışlardı.Gece yarıyı çoktan geçmiş ama biz çalmaya devam ediyorduk.Hamdi ısrarla uzunhava istiyordu.Ben çalıp söylerken bana eşlik ediyor,yalpalar vuruyordu.Arada bir de:
-Hocam ‘’Orayı şöyle çal ‘’ diyerek ağzıyla saz çalıp beni yönlendiriyordu.
‘’Gayri dayanamam ben bu hasrete’’ yi çalıp söylerken katıla katıla ağlamaya başladı.Ben söyledim o ağladı,ben söyledim o ağladı.
Sonra gözyaşları içinde:
-Şimdi size kendi hayatımı anlatan türkümü söyleyeceğim dedi ve başladı.Sözleri müthişti.Nakaratı ise daha müthişti.
‘’Sabır ile teskin ettim özümü,
Genç yaşımda kayıp ettim gözümü ‘’
Türkünün esas sözlerine gelince: Bende akıl mı var ki ? Bir kağıda yazıp ta cebime koymadım.
Gece saat üç mü dört mü…Hamdi’nin uykusu ancak geldi.Ayrılırken :
-Hocam teklifimi iyice bir düşün.
Ondan sonra uzunca bir zaman Hamdi’yi göremedim.
Bir gün Yeşilhisarda’yım. Baktım bir duvarın dibine çökmüş fosur fosur sigara içiyor.Yaklaştım.Bu sefer boynunda gravatta vardı.Ceket,pantolon,gömlek,hatta gravat pislikten sahtiyene dönmüştü.Bir yığın şerefsiz,hem bu biçarenin parasını kapışıyor,hem de bunu böyle leş gibi bırakıyorlardı.
-Merhaba Hamdi der demez:
-Vay hocam sensin değil mi?
Elini uzattı. Boynuna sarılıp yüzlerini öptüm.
-E e e Ne var ne yok ?
-aynı hamam, aynı tas dedi ben de:
-Aynı Hamdi,aynı deplek aynı ses dedim.Ağzını ayıra ayıra kahkaha attı.
-Hocam zamanın varsa beni şu kahveye götür de sana bir şeyler ısmarlayayım.
Hamdi ağa adamdı.
Görüntüsü çirkin,kendisi de bir şeye benzemese de gani gönüllü,bir çocuk kadar saf,inanılmaz cömertti,
-Gel bakalım.
Yüzü yanık Adem’in kahvesinde karşılıklı oturduk.Gelen giden takılıyor,kimi sırtına vuruyor,kimi burnunu sıkıyor,bizi konuşturmuyorlardı.O da şaka yapanlara basıyordu küfürü:
-Lan…….min hergelesi.
-Vay senin…..diye başlıyor,sülaleden çıkıyordu.Sonra benden utanıp:
-Hocam kusura bakmadın değil mi?
Bir bardak çayı içine zehir edene kadar uğraştılar
-Ne düşündüm biliyor musun hocam ?
-Söyle.
-Seninle bir düğün daha çalsam Allah’tan başka bir şey istemem.
Böylesine mazlum,biçare,içi müzik dolu,ruhu henüz çocuk,kimsesiz bir adam daha var mıdır bilmem.Bildiğim bir şey varsa:Bir çok boylu poslu,yakışıklı ama ruhu sıfır eşeklerin Hamdi’nin yarısı etmediğidir.Bu zavallı adamı hiç unutamadım.
Öldüyse Allah rahmet etsin yazmıştım.Meğer Hamdi ölmüş.Çok üzüldüm.
NOT :Büyük saz ve söz ustası,mahalli sanatçı olan İsmail Aslan (Sayısız plak ve kaseti var.Neşet Ertaş’ın kopyası gibi çalıp söyler) düğünlerde bazen:’’Verin şu darbukayı da ben bir Hamdi kesileyim der.O’na Hamdi’yi nasıl buluyorsun derseniz:’’O’nda Allah vergisi bir yetenek var.Benim iki elle yapamadığımı o tek elle yapar.Sesi ise benim için deryadır.O’nu dinlerken gözyaşlarımı tutamam’’der.
İsmail Aslanla ilgili bir yazı yazdım onu da beğenilerinize sunuyorum.
Koltuğuna sıkıştırdığı darbukasına sımsıkı sarılmış, nerdeyse sağlam adamdan daha hızlı yürüyordu. Yani sürükleniyordu desek daha doğru olur.
Küçükken çocuk felci geçirmiş ve sakat kalmıştı. Sadece sakat olsa ne ala gözleri de görmüyor. Bir adamı alıp cenderede sıkıştırın al sana Hamdi.
Koskoca bir kafa, dışarı pörtlemiş ve her biri başka tarafa bakan iki göz,sakat bir kol ve yamulmuş ayakları ile tam bir ucube…O hali ile –Allah’a hoş varsın-aynı maymun.
Darbukaya Yeşilhisar’da deplek diyorlar. Sakat olan sağ koluna sıkıştırdığı depleğine sağlam olan sol eliyle vurarak düğünlerde türkü söylüyormuş.Bayağı da iş yapıyormuş.Yeşilhisar’ın ünlü içmecelerinde barınırmış.Ben çalıp söylediğini henüz duymamıştım.
Nihayet Bay Hamdi ile müşerref olduk.
Kale Köyü’nde düğün vardı.Düğün sahibi çok fakirdi.Ben de saz çaldığım için benden rica ettiler.Ben de kıramadım.Hamdi de gelecekmiş.
Büyükçe bir odayı boşalttılar. Ben başladım çalıp çığırmaya.Odada iğne atsan yere düşmez.Gerçi oda büyük ama köylü hep orda.Bir ara bir şamata koptu.
-Hamdi geliyor Hamdi geliyor ! Biraz sonra içeriye bir star edası ile Hamdi girdi.Birisi onu kucaklayıp bir sandalyeye oturttu.Ben bir uzunhava söylemekteydim.Türküye ara verip:
_Hoşgeldiniz dedim.
-Hoşbulduk, Kesme Allah’ını seversen devam et.Ben kaldığım yerden söylemeye başladım.O da mırıl mırıl bana katılıyor,sağa sola sallanıyordu.Türkü bitti:
-Kim bu arkadaş ? Buralarda sesini yeni duyuyorum.
-Bizim köyün öğretmeni dediler.
-Vay eline diline sağlık hocam dedi.Tam bir sanatçı edası ile:
-Size eşlik edebilir miyim ?
-Hay hay buyurun.
-Hocam sizde güvercin var mı? Ben anlayamadım.
-Valla yok Hamdi ,birkaç tavuk var.
-Yok yok öyle değil,’’Güvercinim süt beyaz türküsü’’ demek istedim
- Allah hayrını versin Hamdi, tabii ki var.
O türkü o zamanlar yeni çıkmıştı. Darbukayı sakat koluna sıkıştırıp sağlam eliyle vurmaya başladı.Tek elle çalmasına rağmen müthiş bir ritmle bana eşlik etmeye başladı.Türküye öyle bir giriş yaptı ki odada bir alkış patladı.Zaten alkışa bayılırmış ki coştu.Ondan sonra bana bile danışmadan türkünün birini bırakıp ötekine geçmeye başladı.Hem çalıp söylüyor,hem de sağa sola yalpa yapıyordu.Terin suyun içinde kalmıştı.Alkışlar arasında birinci fasılı tamamladı.Verdiği bu müzik ziyafetinin tadı damağımızda kalmıştı.
-Yahu bana bir su verin.
Gelen suyu matraklık olsun diye kendi kafasına boca etti.
-Körlük ne kötü be,ağzımı bile bulamıyorum.
Odadakiler kahkahadan kırılıyordu.O’na bir su daha geldi.Sigarayı ağzından hiç düşürmüyordu.Birinin ateşi ile diğerini yakıyordu.Eğer çalıp söylüyorsa bu sefer sigarası parmaklarının arasındaydı.İçsin içmesin biter bitmez yeniliyordu.
Sonra beni soru yağmuruna tuttu.Sesimi ve sazımı çok beğendiğini söyledi.Hiç değilse şu Hamdi olsun bizi bir adam yerine koymuştu.
İkinci fasıl esas fasıldı ki görülmeye değerdi.Hamdi gene coşmuş,türküden türküye geçiyordu.Arada bir taklit yapıyor,köylüyü gülmekten kırıp geçiriyordu.
Lingo lingo şişeler’i söylerken sanki vecde gelmiş gibi ayağa kalktı.Boyu ancak beş yaşındaki çocuk kadardı.Alkışlar çığlıklara karışıyor,odadakiler hop oturup hop kalkıyordu.Bana döndü:
-Hocam ben şimdi radyoyum,tut kulağımı.
Kulağını tuttum.
-Çevir ve radyoyu aç.
Odada çıt yok.Kulağını hafifçe büktüm.
Hışırtılı bir sesle yayına başladı.Önce saz akordu takliti yaptı ki mübalağa değil tıpkı gibi.
-Sevgili dinleyenler,şimdi ondokuz otuz ana haber bültenini sunuyorum.Önce özetler.Kıbrıs Rum Kesimi Lideri Glafkos Klerides Davos sürecini yaşatacaklarını söyledi.Balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava yurdu etkisi altına aldı.Yoğun kar yağışı ve tipi yüzünden birçok köyle bağlantı kesildi.Araplı Yokuşunda ise geçit tek şeritten veriliyor,işaret ve işaretçilere uyulması isteniyor.
Gene kulağını büktüm. Bu sefer de spor stüdyosu jenerik müziğini verdi.
-Van ge ge ge a na na n ana…
Gene kanal değiştirmemi istedi.
Bu sefer kadife sesli İngiliz Stewenson o duygulu şarkısını söylüyordu.Sözlerinden tabi ki kimse bir şey anlamıyordu gerçi ama Hamdi mest olmuş bir şekilde şarkıyı mırıldanıyor,dinleyenleri de mest ediyordu.
Şarkıyı bitirince O’nu uzunca alkışladılar.O da ayağa kalkarak dinleyenleri selamladı.
Evin hanımı bizi yemeğe çağırdı.Yemekte de olmadık muziplikler yaptı,durdu.Israrla
-Rakı yok mu ? diye soruyordu.
-Bu köyde rakı içilmez.Hem sen içmeden sarhoş olmuşsun ne yapacaksın rakıyı ? Dedim.
-İki tek atsak hiç fena olmazdı.
Sonra hayatından uzun uzun bahsetti.
-Bu yıl anamı kaybettim.İyi kötü bana bakıyordu.Şimdi iyice perişan oldum.İçmeceliler bana oradan bir göz yer verdiler.Oraya gelenlere çalıp söylüyor,yolumu buluyordum.Tabi hafta sonları düğünlere de gidiyorum.
Ova köylerinde bunun gözü görmüyor diye kadınlar kısmında söyletiyorlarmış.Bayağı da seveni varmış.Köylü kadınlar Hamdi’siz düğünlerin tadını alamıyorlarmış.Çok ta iyi kazanıyormuş.
-Masrafın ne ? diye sordum.
-Sorma hocam.Biri elimden tutup üç metre götürse binlik istiyor.Çamaşırımı yıkayan kadınlara veriyorum.Bir de bizim sülale hep aç.Elimde avucumda ne varsa kapışırlar.Hafta sonunda sigara alacak param kalmaz.Tutumlu değilim yani.Zaten avrat yok,akıl yok.Parayı bir elim görse öteki görmüyor.
-Sormak ayıp olmasın ne kazanıyorsun ?
-Valla haftada on beşi geçiyor
-Ne?
Benim aylık 20.000, yani Hamdi yaklaşık dört katını kazanıyordu.
-Ah Hamdi sen benim yanımda olsan sana böyle harcatmam.Bir yılda milyoner olursun.
-Keşke hocam.nerde…Ama istersen yaz tatilinde seninle Adana’ya gidelim.Sen istersen çalıp söyleme.Yeter ki benim gözüm ol.
-Sağol sağol ben gidemem.
Hamdi epey ısrar etti.Yeminler ediyor,bir yaz boyu için bana yarım milyon teklif ediyordu.kabul etmedim tabi.
Yemekten sonraki bölüm de öncekileri aratmadı.
Türküyü söylerken böylesine kendinden geçen ve böylesine duygulanıp coşan Hamdi gözümde bir dev kesilmişti.Neden sonra köylüler birer ikişer dağılmaya başlamışlardı.Gece yarıyı çoktan geçmiş ama biz çalmaya devam ediyorduk.Hamdi ısrarla uzunhava istiyordu.Ben çalıp söylerken bana eşlik ediyor,yalpalar vuruyordu.Arada bir de:
-Hocam ‘’Orayı şöyle çal ‘’ diyerek ağzıyla saz çalıp beni yönlendiriyordu.
‘’Gayri dayanamam ben bu hasrete’’ yi çalıp söylerken katıla katıla ağlamaya başladı.Ben söyledim o ağladı,ben söyledim o ağladı.
Sonra gözyaşları içinde:
-Şimdi size kendi hayatımı anlatan türkümü söyleyeceğim dedi ve başladı.Sözleri müthişti.Nakaratı ise daha müthişti.
‘’Sabır ile teskin ettim özümü,
Genç yaşımda kayıp ettim gözümü ‘’
Türkünün esas sözlerine gelince: Bende akıl mı var ki ? Bir kağıda yazıp ta cebime koymadım.
Gece saat üç mü dört mü…Hamdi’nin uykusu ancak geldi.Ayrılırken :
-Hocam teklifimi iyice bir düşün.
Ondan sonra uzunca bir zaman Hamdi’yi göremedim.
Bir gün Yeşilhisarda’yım. Baktım bir duvarın dibine çökmüş fosur fosur sigara içiyor.Yaklaştım.Bu sefer boynunda gravatta vardı.Ceket,pantolon,gömlek,hatta gravat pislikten sahtiyene dönmüştü.Bir yığın şerefsiz,hem bu biçarenin parasını kapışıyor,hem de bunu böyle leş gibi bırakıyorlardı.
-Merhaba Hamdi der demez:
-Vay hocam sensin değil mi?
Elini uzattı. Boynuna sarılıp yüzlerini öptüm.
-E e e Ne var ne yok ?
-aynı hamam, aynı tas dedi ben de:
-Aynı Hamdi,aynı deplek aynı ses dedim.Ağzını ayıra ayıra kahkaha attı.
-Hocam zamanın varsa beni şu kahveye götür de sana bir şeyler ısmarlayayım.
Hamdi ağa adamdı.
Görüntüsü çirkin,kendisi de bir şeye benzemese de gani gönüllü,bir çocuk kadar saf,inanılmaz cömertti,
-Gel bakalım.
Yüzü yanık Adem’in kahvesinde karşılıklı oturduk.Gelen giden takılıyor,kimi sırtına vuruyor,kimi burnunu sıkıyor,bizi konuşturmuyorlardı.O da şaka yapanlara basıyordu küfürü:
-Lan…….min hergelesi.
-Vay senin…..diye başlıyor,sülaleden çıkıyordu.Sonra benden utanıp:
-Hocam kusura bakmadın değil mi?
Bir bardak çayı içine zehir edene kadar uğraştılar
-Ne düşündüm biliyor musun hocam ?
-Söyle.
-Seninle bir düğün daha çalsam Allah’tan başka bir şey istemem.
Böylesine mazlum,biçare,içi müzik dolu,ruhu henüz çocuk,kimsesiz bir adam daha var mıdır bilmem.Bildiğim bir şey varsa:Bir çok boylu poslu,yakışıklı ama ruhu sıfır eşeklerin Hamdi’nin yarısı etmediğidir.Bu zavallı adamı hiç unutamadım.
Öldüyse Allah rahmet etsin yazmıştım.Meğer Hamdi ölmüş.Çok üzüldüm.
NOT :Büyük saz ve söz ustası,mahalli sanatçı olan İsmail Aslan (Sayısız plak ve kaseti var.Neşet Ertaş’ın kopyası gibi çalıp söyler) düğünlerde bazen:’’Verin şu darbukayı da ben bir Hamdi kesileyim der.O’na Hamdi’yi nasıl buluyorsun derseniz:’’O’nda Allah vergisi bir yetenek var.Benim iki elle yapamadığımı o tek elle yapar.Sesi ise benim için deryadır.O’nu dinlerken gözyaşlarımı tutamam’’der.
İsmail Aslanla ilgili bir yazı yazdım onu da beğenilerinize sunuyorum.