1 Şubat 2014 Cumartesi

SEDA

Sevgili Ağabeyim, değerli öğretmen Ömer ŞAHAN’A


                                                         SEDA


Ömer Bey dersi bitirmiş,çocukları göndermiş,planlarını yapmak için öğretmen  odasına çekilmiş,defter ve kitaplar arasında adeta kaybolmuş,yazıp duruyordu.
         Geçen yıl mezun olmuş,ilk atama olarak Kapuzbaşı’na,Yahyalı’nın bu dağ köyüne tayin olmuştu.
          Kuş uçmaz,kervan geçmez cinsinden bir köydü Kapuzbaşı.Kasım’dan sonra  kar bir yağmaya başladımı dünya ile ilgileri kesilir,adeta köye hapsolurlardı.Bu yüzden kışlık yiyeceklerini güzden alıp stok etmek zorundaydılar.Hele tipiler bir başladımı 3-4 saatlik  ilçeye gitmek hayal olurdu.Vahşi hayvan tehlikesi de cabası…
           Ömer  Bey bunlara hiç aldırış etmiyordu.Çünkü kendisi de Kayseriliydi.Pınarbaşı,Kızılhan Köyü’ndendi.Kızılhan da aynı buranın iklimine sahipti.Fakat Kızılhan Kayseri-Malatya yolu üzerinde olduğu için bu kadar mahsur değildi.
             Kızılhan 93 Muhacirlerinin köyüydü.Osmanlı-Rus Harbi’nde(1877-1878)Erzurum-Kars taraflarından göçüp gelerek Zamantı   Irmağı kıyısında bu sevimli köyü kurmuşlardı.
              Kızılhanlılar takva sahibi dürüst insanlardı..Kadınlar başlarına beyaz renkli eşarptan daha büyük’’ÇAR’’isminde başörtü takarlar,asla yüksek sesle konuşmazlardı.
              Ömer  Bey’in  babası köyün imamıydı. Ömer ilk dini bilgilerini  babasından almış,beş vakit namazını kazaya koymuyordu.
              Köy ırmak kıyısında olduğu için ırmak onların hayatının bir parçasıydı.Üç yaşındaki çocuklar bile ördek gibi yüzerdi .
               Irmaktan olta,ağ ve dinamitle balık avlarlardı..Ömer dinamite karşıydı.Okulda tarım hocasının,dinamitin yavru balıkları öldürdüğünü,bu yüzden yanlış bir avlanma olduğunu  duyunca kafası dank etmiş bir daha böyle avlanmamış, avlananlara da engel olmuştu.Onun branşı oltaydı. Hele son sınıftayken Ömer’i köyde kimse göremezdi.Suskun,başı önde ırmağa yönelir,akşamlara kadar olta atardı.Bir sırrı vardı ve kimseye söylemiyordu.Arkadaşları:-Bu  çocuğun derdi neyse bir köşeye  çekilip kayboluyor.Neyse…Ömer ilkokuldan sonra yakında bulunan Pazarören Öğretmen Okulu’nda okumuş,öğretmen olmuştu.Kayseri köylerinde çok fazla öğretmen açığı vardı.O yıl mezun  olanların hemen hepsi Kayseri köylerine atanmıştı.Kurada Ömer’in şansına Yahyalı Kapuzbaşı Köyü çıkmıştı.
                  Bu yıl ikinci yılıydı.
                   Okul taşyapı,kiremitli,çok sağlamdı.Hemenyanında sırt sırta vermiş iki lojman vardı.Birinde Ömer oturuyor,diğeri gelecek öğretmeni bekliyordu.
                   Köyde tek öğretmendi.Seksen kadar öğrenci vardı.Hepsini bir arada  yürütemeyeceği için onları sabahçı-öğleci yapmış iki parça halinde okutuyordu.Milli Eğitim Müdürü bu yıl bir öğretmen daha vereceklerini söylüyordu ama okullar  açılalı epey olmuş ne gelen vardı ne de giden.Hatta geçen hafataki toplantıda müdür gene son atamaları beklediklerini,kesinlikle bir öğretmen daha vere ceklerini söylemişti.
                   Bu atamaların neden yaz tatilinde yapılmadığını imse bilmiyordu.Yağmurlar,karlar yağmadan,okullar açılmadan yapabilseler ne iyi olurdu.hem öğretmen zamanında yerine yerleşir,hem de eğitim-öğretim aksamazdı.
                 Ömer Bey kitaplar arasında kaybolsa da ne yapacağını tam bilmiyordu.Tek öğretmene göre mi,çift öğretmene göre mi yarmalıydı?Yıllık ve ünite planları öyle kolay değildi.Öğretmen gelirse bunca uğraşla yazdıklarını çöpe mi atacaktı ?Gene de kafasına göre bir tol tutturmuş yazıp duruyordu. İki saattir buradaydı.. ve yorulmuştu.Kapının vurulmasıyla uykudan uyanır gibi irkildi:
     -Gel
       Kapı açıldı gelen yaşlıca bir köylüydü.
        -Selamın aleyküm muhterem
         Deli Osman dedikleri bu adam köyün en fakiri idi.Acaip hareketler ve anlamsız konuşmalar yaptığı için köyde pek sevilmezdi.Bu yüzden adı Deli Osman’dı.Kimse,hattaen yakın akrabaları bile onu evine almaz,muhatap olmak istemezdi.O da artık kimsenin kapısını çalmaz olmuştu.Haftada bir-iki kez Ömer Hoca’ya gelirdi o kadar.
          Yalnız yaşardı.Evine girince en az üç-dört gün görünmezdi.O mağara gibi evinde ne yer, ne içer,neyle meşgul olurdu?Sadece Cuma namazı için insanların içine çıksa da bir köşede ayrıca namazını kılıp uzaklaşırdı.
          Geldiği günden beri Ömer Bey’i çok severdi.Çünkü bir tek Ömer onu güleryüzle karşılar,karnını doyurur,cebine harçlık kordu.
            -O o o Osman Emmi hoşgeldin.
              Tokalaştılar.Ömer Bey yorulduğunu yeni fark etmişti.
            -Hadi gidelim.
            -Ben işine engel mi oldum?
             -Yok,yok bitecek gibi değil.Sonra devam ederim.
              Okuldan çıktılar Ömer kapıyı kilitledi.Osman Emmi:
             -Şu kepenkleri de kapat.Afat gelecek.
              -Ne afatı Osman Emmi güneşi görmüyormusun?
               -Yahu kapatıver zararın ne?
                Pencerelerde ayrıca tahta kepenkler vardı..Osman Emmi ile onlar kapattılar.
                -Allah bilir    ya  afat geliyor afat…
                  Lojmana geçtiler.Ömer ocağa suyu koydu.Su ısınana kadar ikindiyi kılmak için seccadeye geçti.Osman Emmi de yanına durdu.Birlikte namazı kıldılar.
                  Bir tencere pilav yapmıştı.Köylülerin getirdiği bazlama ve bir şitil yoğurdu masaya koydu.Bir de baş soğan kesti İkisi de yemeğe yumuldular.
                   Osman Emmi tıka basa yedi.Yemekten sonra ellerini kaldırıp mırıl mırıl dua etti ve:    -           -İşin rastgelsin Hoca epeydir böyle yememiştim.
                   Akşam yaklaşırken Osman Emmi:
                        -Şimdi mallar gelir hadi bana eyvallah.
                       -Osman Emmi az dur hele.
    Öbür odadan bir sitil yoğurt,birkaç yumurta ve bir çıkın ekmek getirdi.Osman Emmi dualar ederek aldı ve yürüdü.
                       Ömer Bey bu Osman Emmi’nin deliliğini hiç görmemişti.Tam tersine sakin ve aklıbaşında biriydi.Sadece çok fakirdi.Belki bu yüzden sevilmiyordu.Gerçi arada bir ne dediği anlaşılmıyordu ama hangimiz o kadar zırvalamıyoruz ki? Bu gün de tutturmuş’’Kepenkleri kapat’’ diyordu mesela.Köylüler Ömer’e kızıyor’’Bu deliye bu kadar yüz verme’’ diyorlardı.
                  Ömer Hoca köyde çok seviliyordu.Kadınlı erkekli hemen herkesin sevgisini kazanmıştı.   Hele öğrencileri…Kazaya gidecek olsa yollarını gözlüyor,bir gün görmeseler huzursuz oluyorlardı.O da onları çok seviyor,bir fiske dahi vurmuyordu.
                Köyde kadınlar 2-3 günde bir tandır yakıp ekmek yapıyorlardı. O zaman Ömer’in payını çocuklarla gönderiyorlardı.Bazlamalar. kömbeler, yağlamalar vs. vs.Öyle ki ekmeklerin çoğu lojmanda küfleniyordu.Ömer Hoca’nın ‘’Getirmeyin’’sözünü duyan yoktu.Bir de yoğurt,süt…Her gün ama her gün bir-iki şitil yoğurt ya  da süt geliyordu.Ömer onları tek başına bitiremediği için onların da birçoğu küflenip  bozuluyordu.
                    Kış gelirkende bir yufka furyası başlardı.Hergün kadınlar toplanıp ,dağlar gibi yufka pişirip evlere stok ediyorlardı.Yufka kolay kolay küflenmediği için aylarca dayanıyordu.Geçen yıl  Ömer Bey de on çinik buğday alıp yufka yaptırmıştıYufkaları lojmana istif etmiş,yaza kadar Ömer’e yetmişti.
                        Köyde tek zorluk okuldaydı.80 öğrenci Ömer’i çok yoruyordu.Şu öğretmen bir gelseydi.Gerçi Ömer görevden yılmazdı.Zaten köyde vakit geçirecek bir yer yoktu.Yazın tarlalar,kışın mal-davar derken köylülerin pek boş vakti yoktu.Osman Emmi de iki-üç günde bir uğramasa kapısını çalan yok gibiydi.
             O gece bir çatırtı ile uyandı.kiremitler şakırdıyor,kapı pencere sanki taş yağmuruna tutuluyordu.Ne oluyor diye kalktı.Kapıyı açınca gözlerine inanamadı.Erik büyüklüğünde dolu yağıyordu.Kapıyı hemen örtmesine rağmen kafasına ve kollarına gelen bir-kaç dolu tanesinden kurtulamadı.Epeyce kafasını ve kolunu ovalamak  zorunda kaldı O gece dağdaki çobanlar sürüyü mağaralara sokana kadar elli kadar koyun telef olmuştu.İyi ki Osman Emmi’yi dinleyip kepenkleri kapatmıştı. Bu adam  nereden bilmişti acaba?
             Geçen sene kış yaklaşırken Ömer’e
              -Köye git köye demişti.
              -Ne yapayım köyde Osman Emmi ?
              -Sen köye git köye.Yarın kış gelirse bir daha ya gidersin ya gidemezsin.Hem babana biraz harçlık götür.
              Ömer köyünü unutmuş gibiydi.Gitmek istemiyordu.Çünkü…
Neyse orayı sonra anlatalım.
Ömer’in masrafı zaten azdı.Elinde epey para vardı.Osman Emmiyi haklı buldu.Babasına yardım etmeliydi.İyi ki köye gitmiş.Ölüm döşeğindeki annesine son solukta yetişmiş,onu toprağa verip dönmüştü.Bu olayları çözemedi.Osman Emmi bir veli,gösterdikleri kerametmiydi.
               Geceki dolu okul bahçesinin duvarının bir kısmını uçurmuştu.Köylüler toplanmış,orayı onarıyordu.Dersten sonra Ömer Bey onları izlemeye koyulmuştu ki öteden Osman Emmi belirdi.Yanlarına gelip durdu.Ömer’e gülümsedi.Ömer anladı.
               -Gelmez misin Osman Emmi ?
               -Yok Hoca.İşim var.Yarın geleyim.Sen gene pilav yap haa!
               -Tamam başüstüne
               -Haydi bana Eyvallah.Yükün hafiflesin hocam.
               -Zırvalıyor deli dediler.

Ertesi gün Osman Emmi geldi.Ömer gene pilav yaptı.Keyifle yemeğe başladılar.Ömer:
               -Ne yükü OsmanEmmi ?
                -Yav karıştırma dedim gitti.
Sonra sanki biri duyacakmış gibi fısıltıyla konuşmaya başladı:
               -Bak  hoca seni severim..Bundan sonra sana söylediklerime ne- nerede ,nasıl deme.Buradaki konuşmalarımız burada kalacak. Dünyada tek dostum sensin.Aramızda geçenleri kimse duyup bilmesin.Tamam mı babam?
                  -Tamam Osman Emmi.
                  -Tek kelime dahi.
                  -Olur olur söz.
              Ömer irkildi.Bu adam boş değildi O da:
                 -Ben artık senin oğlunum.Bir ihtiyacın olursa sakın kimsenin kapısına varma
                 Osman Emmi tebessüm etti.
                   -Kimin kapısına varıyorum ki?
                    Osman Emmi gene iki – üç günde bir geliyor,sohbet edip yemek yiyordu.   .Bazan öyle konuşuyordu ki Ömer tek kelime anlamıyor ama sözünü de kesmiyordu.Giderkende ona çıkınlarla yiyecek veriyor hem onun duasını alıyor,  hem de yiyecekler küflenmekten kurtuluyordu.Eğer evde birisi varsa  Osman Emmi’nin ağzını bıçak açmıyordu.Ömer onun uzamış saçlarını traş ediyor,sakalını düzeltiyordu. O da çocuklar gibi sevinip Ömer’e dualar ediyordu.
                     Ömer Hoca boylu poslu ,oldukça yakışıklı bir erkek güzeliydi.Fakat sevgiden yana şansı yaver gitmemişti.Kendi köylerinde dayısının kızına aşık olmuştu.Öğrencilik yıllarıydı.16-17’sinde ya var ya da yoktu.Dayı kızı Hatice..Şöyle ceylan gibi.Kara kaş kara göz,buğday tenli,Yani nasıl tarif etsem ki?Dünya güzeli desek yeter mi?Aynı yaştalar.Ömer’in aklı başından gitmiş,karasevdaya tutulmuştu.Kızın haberi yok tabii.Bu gece gündüz onu sayıklamaktan yorgun düşmüş,kafasını çalacak bir kaya ararken nihayet bulur.’’Gel şuna bir mektup yaz Ömer’’ der.Okkalı bir aşk mektubu döşenir.Okumuş çocuk yani.Fakat gelen cevap çok kötüdür.’Sen benim kardeşimsin’’der Hatice…
İşte esas ondan sonra Ömer’in aklı başından gider.Hastalanıp yataklara düşer.Sonra sonra acısı biraz hafiflesede suskun bir insan oluverir. O yerinde duramayan, konuşkan delikanlı doksanlık bir ihtiyar gibi sakin bir adam oluverir.Çevresindeki kızlara bile bakmaz olur.Tarlada işi yoksa kesinlikle ırmağın bir köşesinde yalnız başına balık avlamaktadır.
              Sonra öğretmen olup yolu bu dağ köyüne düşer.Burası onun  kendisini sakladığı bir siper gibidir.Hatice’yi görürüm korkusuyla olabildiğince köyden uzak durur.Bir tek geçen yıl Osman Emmi’nin ısrarı ile köye  gitmiş,annesine ölmeden yetişmiş,köyde kafasını yerden kaldırmadan dolaşmıştı.Herkes anasına üzülüyor diye düşünmüştür.Tabi o da varda.,esas sebep Hatice’ydi.Ondan sonra köye gitmedi.Burada kendisine tam istediği gibi bir dünya kurmuştu.
        Haa unutmadan
         Ömer’in köyünden akan Zamantı Irmağı Buradan da geçmektedir.Dersler dışında canı ne  zaman isterse ırmağa inip balık tutmaktadır.Böylece yalnızlık çekmiyor,tam tesi en sevdiği işi yapıyordu. 

      

                                                                     -  o-

  Gene planlara dalıp gitmişti.Yakınlarda bir traktör sesi duyar gibi olmuştuama aşağı yoldan köyün traktörleri vızır vızır geçtiği için aldırmadı.Az sonra salonda çocukların sesini duydu.Bu saatte paydos olduğu için okulda ne işleri vardı?Kapı vuruldu. Bir sürü öğrenci yanlarında genç bir bayanla karşısındaydı.Genç kız çok güzeldi.
             -Öğretmenim yeni öğretmenimiz geldi,
               Ömer elini uzattı.Tokalaştılar.
               -Hoşgeldiniz.ben Ömer ŞAHAN
               -Hoşbulduk.Ben de Seda Yılmaz
               -Yahu nerede kaldınız Hocahanım?
               -Tayinler yeni yapıldı.Bende yazdan beri bekliyorum.
               -Neyse hayırlı olsun oturun.
               -Teşekkür ederim,oturamam.Eşyalar traktörde bekliyor.Ben hem tanışmak hem de lojmanın anahtarlarını almaya geldim.
                  Ömer anahtarları alarak   çıktı.15-20 kadar çocuk ta  onları izledi.Seda köy hakkında telefonla bilgi almış ,eşyalarınıda getirmişti.Çocuklar eşyaları taşımaya başladılar.Aslında fazla bir eşyası yoktu.Kısa bir sürede bitirdiler.Seda çocuklara şekerler    çikolatalar ikram etti.
                   Tekrar okula döndüler.sınıfları gördüler.Bu arada Seda sürekli sorular soruyor,her şeyi öğrenmek istiyordu.Ömer gerekli açıklamaları yapıyordu.sınıfları paylaştılar.Seda4-5.sınıfları aldı. Böylece eğitim normale dönmüş Ömer’in yükü hafiflemişti(!)
                    Ömer  çok yakışıklı idi.Seda ona bakarken içinin cızzz ettiğini  fark etti.Fakat Ömer konuşurken nedense gözlerini hep kaçırıyordu.
                      -Hadi gidiyoruz.Sen yoldan geldin.Karnın açtır.
                        Açtı hem de nasıl? Ömer’in lojmanına yürüdüler Ömer ocağa  suyu koydu.
                   
 -Ben bir namaz kılayım.İkindi geçmek üzere                
  Seda hayretle kaşlarını kaldırarak ona baktı.Ömer namazını kılıp geldi
  Masanın üzerine kömbeler,bazlamalar,yoğurt,reçel ne varsa doldurdu.Ocakta pişen makarnayı da getirdi
  -Eline sağlık Değme kadın pişiremez.çok hoşuma gitti.
  -Afiyet olsun.
  -Çay da benden.İşin yoksa benim oraya geçelim.Eşyaları yerleştirmem lazım.
  -Sen git.Ben sonra gelirim.
   Seda çıktı.Ömer odayı toplayıp akşam ezanını bekledi.Namazdan sonra oraya yürüdü.Seda nerdeyse odasını yerleştirmişti.Zaten eşyası neydi ki.Ömer’i güleryüzle karşıladı.İçi gene cızz etti.Onca erkek arkadaşı olmuş,hiç birinde böyle cızlama duymamıştı.Kaldı ki hepsi de yakışıklı çocuklardı.Üstelik ilk görüşte aşka asla inanmazdı.
   Seda bu sefer de özel sorular sormaya Ömer’i tanımaya çalışıyordu.Ömer detaylı olmasada kendini tanıtmıştı.Seda:
     -Siz namaz kılıyorsunuz.Manevi tarafınız var demekki.Benim yok.Ben Almanya’da doğdum. Babam inançlı biri değildi.Orda dini bir  ortam bulamadım.Allah,kitap bana çok uzak kelimeler.Okulda gördüğüm din derslerini de not için öğrendim.Hiç işime yaramadı doğrusu.Bu konuda çok sorumsuz büyüdüm.
   -Artık sorumsuz değilsiniz.Bak senin  yetiştireceğin kırk çocuk var.Hangi annenin kırk çocuğu var ki?
   -Haklısınız.Ben de kendimi biraz toparlamalıyım.Bu konuda size çok ihtiyacım olacak.
   -Ben size elimden gelen yardımları yapacağım.
    Seda kendisinden bahsetmeye başladı.:
    -Ben Almanya’da doğdum.İlkokul ve oraokul dönemim orda geçti.Oradaki okullar dört çeşittir.İyi çocuklar Real’e süperler de Gymnasiuma giderler.Ben de gymnasiuma gidiyordum.
     -O o o Çok başarılıymışsın demekki.Almancan nasıldı?
     -Ana dilim gibi.Sekizinci sınıfa kadar orda okudum.
Sonra sesi karıncalandı,gözleri doldu:
      -Annemi kaybettim.
       -Tüh, başın sağolsun.
       -Sadece annemi değil istikbalimi kaybettim.Hayatımın yönü değişti.Babam bir Alman kadınla evlendi.Kadın kardeşimi ve beni istemiyordu.Bu yüzden babamla kavgalar etmeye başladı.Sonunda babam bizi Türkiye’ye yollamak zorunda kaldı.Ankara’da dedem ve ninemin yanına yerleştik.Ben orada liseye,kardeşim de ortaokula başladı.
     Buradaki hayat çok farklı ve zor geliyordu.Dersler çok ağırdı.Çünkü konularda geriydim.Halbuki orada süperdim.Okul hayatım gerileyivermişti.Ben de pek aldırmıyor,arkadaşlarla günümü gün ediyordum.Bu arada babam bize bolca para  gönderiyordu.Sınıfları zar-zor geçerek lise sona gelmiştim.Boşvermiş,başıboş biriydim.Ta ki Emine’nin pençesine düşene kadar.Emine sınıf arkadaşımdı.Dersleri süper,sınıfın lideriydi.Başörtülü,namazlı bir kızdı.Lise sonda benimle samimi oldu.Derslerime yardım etti.Hatta bir öğretmen gibi beni çok azarladı.Hiç unutmam bir gün:
        -Bak Seda senin anan-baban yok.Hayatını tek başına kazanıp,dişinle tırnağınla bir yerlere gelmelisin.Fakat bu kafayla denin bir şey yapasın yok.Paran var nasıl olsa.Gel bir dersaneye yazıl da üniversiteye hazırlan dedi.Öyle şaşırmıştım ki.Ben nere üniversite nereydi.Sınıf arkadaşlarımla her gün bu konuyu konuşuyorduk gerçi ama ben liseden sonra bırakmayı düşünüyordum.Bir gün yanıma düşüp beni dersaneye yazdırdı.Gölgesi sürekli üstümdeydi.Adeta ikinci annem olmuştu.İşin garip tarafı ona kızamıyor,dediklerini harfiyen yapıyordum.Üç-dört ay geçmeden dersanenin gözde öğrencilerinden birisi olmuştum.ÖSS’de Gazi Üniversitesi Sınıf  Öğretmenliği Bölümü’nü kazanmıştım.Buna herkesten çok ta ben şaşırmıştım.Dört yıl sonra ben bir öğretmen olacaktım ha?İnsan isterse başaramayacağı şey yokmuş.O dört yıl bitti.Bu Haziran’da mezun oldum.Bu arada kardeşim de Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı.Ömer:
         -Emine şimdi nerde?
         -O da Erzurum Tıpta.Bu yıl  beşinci sınıfta
            Gece yarıyı çoktan geçmişti.Ömer müsaade istedi.
                                                  -O-   
           Ertesi gün Seda erkenden uyandı.Bu gün ilk dersine girecekti.İçi kıpır kıpırdı.Çayını içerken bahçede çocukların seslerini duydu.Pencereden baktı.Üçer-beşer bahçede toplanıyorlardı.Alel acele dışarı fırladı.çocukların arasına daldı.Çocuklar,özellikle kızlar Seda’nın etrafını sarmış kırk yıllık dost gibi sohbet ediyorlardı.Teneffüslerde Ömer  öğretmen odasında oluyodu.Seda’da geliyor ona sorular soruyordu.En önemli konu ise planlardı.Ömer bir sürü kitabı masaya istif etti.Hangi planı nereden yazacağını Seda’ya gösterdi.Seda  notlar yazıp kitaplara etiketledi.Bu akşamdan tezi yok yazmaya başlayacaktı.
        İlk gün bitmiş Seda oldukça yorulmuştu.Fakat umurunda bile değildi.O çalkantılı ve iğrenç hayatın böyle bir cennetle noktalanacağını tahmin bile edemezdi.Bu gün öğrencileriyle neşe içinde dolu dolu  bir gün geçirmiş,belki de hayatının en mutlu gününü yaşamıştı.Çocukların coşkusunu bu kadar beklemiyordu.İlk defa ‘’Öğretmenim’’ kelimesini onlardan duymuş içi içine sığmıyordu.Yoksa bu bir rüya mıydı?Neydi bu öğretmenlik,annelik mi?Paydosta bir-kaç kız Seda’nın ellerine sarılmış bırakmak  istemiyordu.Ömer  Bey.
         -Yavrum öğretmeniniz çok yoruldu.yarın gene sizinle olacak diyince yavaş yavaş evlerinin yolunu tuttular.Yorgun ama mutluluktan uçan Seda’ya dönüp dönüp el salladılar.
           Ömer günlük planları yapmak için masaya geçti.Seda’da yanına oturup ona bakarak yazmaya başladı.Sonra diğer planlar için masaya istif ettiği kitapları kucakladı.Okuldan çıkmışlardı ki kapıda  Osman Emmi ile karşılaştılar.
          -Hoş geldin kızım,hayırlı vazifeler dilerim.
          -Sağol Amca
             Sonra Ömer’le tokalaştılar.Ömer onun elini bırakmadı.Kolkola lojmana yürüdüler.Seda’ya
         -Biz Osman Emmi ile sohbet edeceğiz.Sen de   gelir misin?
          -Hele eve bir varayım da.
            Bu gün Osman Emmi’sine menemen yapacaktı.Gene birlikte namaz kıldılar.Sofrayı kuruyordu ki Seda da geldi.Sohbet ederek yemeye başladılar Osman Emmi arada bir Seda’ya
            -Çok oku,çok oku diyordu.
            -Ben okuyacağım kadarını okudum amca.
O gene ısrarla:
             -Çok okumalısın çoook diyordu.
Akşama doğru Osman Emmi kalktı.Ömer onu dışkapıda uğurlarken
              -Konuş onunla konuş onunla diyerek uzaklaştı. 
               Bu sefer çay faslı buradaydı.Seda gene dini konuyu açtı.Ömer uzun uzun anlattı.Seda da sürekli sordu,sordu,sordu.Sonra dolaptan çıkardığı ilmihali Seda’ya hediye  etti.Yanında da Seda’nın okuması gereken bir-kaç kitap daha verdi.Bir tanesi namaz hocasıydı.
            Seda din konusunda ne kadar boş olduğunu iliklerine kadar hissetti,kendisinden utandı.En azından Allah vardı.Bizi yaratıp her türlü nimet ve güzelliklerle donatan yüce Mevla’ya bir kez olsun yönelmemiş, ne bir şükür, ne bir tövbe ,ne de bir kez olsun dua etmemişti.Ne kadar nankörlüktü bu?
              Okuyacak çok kitabı,yazacak çok yazısı vardı.Gece evine çekilince sayfalar dolusu okumuştu.Artık gözkapaklarını açamaz olmuştu.Aklına Osman Emmi geldi.Bu sefer de Seda irkildi.Bu adam okuması gerektiğini nerden bilmişti?
                 -Çok okudum Osman Amca ,daha okuyacaklarım geride.Be mübarek iyi bir dilek tutsana diye mırıldandı.
                   Günler nasıl da geçivermişti?Seda burada bir haftayı tamamlamıştı.Bir köy okulunda hayatı böyle dolu dolu yaşadığına inanamadı.Almanya,Ankara gibi lüks ortamlardan gel,dağbaşında bir sınıf ve kırk öğrenciden ibaret bu ıssız adaya düş ve yaşadıklarına doyma.Olacak şey değildi.Dediklerine göre kışın burası hapishaneye dönen bir yermiş.Bu da cabası.Şimdiden kışı merak etmeye başladı.Kış bitince yaz gelecekti.Neee?Ben koca yaz tatilini buradan, bu çocuklardan,Ömer’den uzakta nasıl geçiririm? Diye içine bir hüzün çöktüama buna kendisi de şaşırdı.
                     Teneffüste bir öğrenci velisi geldi İşleri olmasa, hele hele gün ortasında okula pek uğramazlardı.Ömer Bey:
                      -Vay Ahmet Abi…Şükür görüştürene,nerdesin yahu?

                       -Ahmet Abi’ni haline bıraksalar…Kış geliyor hocam.Şimdi ne yaptık o kar.
                      -Hayrola bir emrin mi var?
                      -Estağfirullah hocam.Yarın buğday öğütmeye gideceğim.Eğer istersen gene geçen seneki gibi sana da yufkalık öğüteyim. 
                       -Sağolasın abi.Tabi tabi gene on çinik olsun.On da hocahanıma.Eğer yük olmazsa.
                      -Yok yahu ben zaten gidiyorum.Ha…Cumartesi de kazaya gideceğim.İstersen o gün seni de götüreyim.
                        -Çok iyi olur.Cumartesi birlikte gidelim.Ömer Bey Ahmet Abi’ye buğdayların ve değirmenin parasını verdi.Seda neden kendisine buğday alındığını anlamamıştı.Ömer ona yufkadan bahsetti.Seda  pek bir şey anlamadı ama ekmek ekmekti tabi itiraz etmedi.Ömer.:
                         -Kışlık yiyecek ,giyecek vs.yi şimdiden toptan alıyoruz.Senin ihtiyaçların varsa bir liste yap ta  onları da getireyim.
                           -İyi olurdu ama..Şey..Biliyorsun ben daha maaş almadım.Elimde az para var.
                            -Yahu düşündüğün şeye bak..Dağbaşında mıyız?
                        Bu söze ikisi de kahkahalarla güldüler.
                           Ömer sırf dört tane büyük tüp alıyordu.Tenekelerle yağ,kolilerle şeker,çay, makarna vs.vs. Seda:
                            -Ben de gelsem
                            -Ben getiririm sen niçin geleceksin ki?
                            Elbise,ayakkabı alacağım.Benim gitmem lazım.Fakat para…
                            -Para konusunu kapat.Yeterince para var.
                            Cumartesi sabahtan Ahmet Abi kapıya dayanmıştı.Onları da alarak yola düştüler.Bu yol yaya olarak dört saat kadar sürerdi.Traktörle yarım saat sürmeden kazaya ulaşmışlardı.Ömer mutemedi bularak son aylığını aldı.O’na da Seda’nın göreve başlama yazısını emanet etti.Herkes bir tarafa dağılmış,alacağını alıp getirip traktöre  yüklüyordu.Dönüş için tekrar traktöre bindiler..Herkes için tam bir yük olan bu yolculukSeda için bir eğlence,bir oyun gibi  geliyordu.Çünkü ilk defa traktöre biniyordu.Bu yüzden neşesinden bir şey kaybetmiyordu mübarek
.                                                            –O-
                             Köyde hayat tam gaz gidiyordu.Seda çok başarılı bir öğretmendi.Acemi olmasına rağmen çok iyi bir sınıf yapmıştı.Zaman zaman onun sınıfına giren Ömer de bunu net bir şekilde görüyor,O’na övgü dolu sözler söylüyordu.Seda bu sözlere sevinip yeni bir güç kazansada derdi başkaydı.Ömer’e aşırı bir sevgiduyuyor,’’Seni seviyorum’’dememek için kendini zor tutuyordu.Ömer ise bambaşka bir havadaydı.Seda bir kız olarak ona hitap etmiyordu.  K aldı ki dünya güzeliydi.O gönül kapısını kapatmış,anlamsız,kuru bir inadın içindeydi.Kimbilir belki de gerçekten gönlü istemiyoru.
                 Kadınlar yufka yapmaya başlamıştı.Seda yufkayı bilmediği gibi  nasıl yapıldığını da görmemişti..Öyle merak ediyordu ki.Öğle paydosunda tandıra koştu.Kadınlarla tanıştı..Oda yufka açmaya heveslenmiş,iyi de yapamamıştı.Kadınların yatsıya kadar orda olacağını duyunca dersten sonra gene gelmeye söz vermişti.Bu kağıt gibi ekmeğin açılması,hele hele taze yufkanın lezzeti inanılır gibi değildi.Ekmek yapan kadın ve kızlar da Seda’ya hayran kalmışlardı.Şehirli kızların  kibirli ve ürkek olduklarına inanırlardı.Halbuki Seda kırk  yıllık dost gibiydi.Hem ne kadar güzel kızdı.Onlarda onun gelmesini iple çektiler.Seda dersten sonra gene tandıra koştu Kadınların hızlı hızlı hamur açışlarını,sacda pişirmelerini hayran hayran izle mişti.Yok canım bu kız doğma büyüme buralıydı.Kadınlarla koro halinde türküler söylemiş,şakalaşmıştı.Gene yufka açmaya heveslenmiş, bu sefer yufka yırtılmıştı.Seda ‘’Tüh be’’ demişti.Bu söz kadınların çok hoşuna gitmiş,iki de bir de ‘’Tüh be’’ diyerek gülüşmüşlerdi.
                    Seda bol bol  kitap okuyor, bitince Ömer takviye ediyordu.Peygamber Efendimiz ve Sahabe’nin hayatını okurken gözyaşlarını tutamamış ağlamış ağlamıştı.Hayatı kitaplar   içinde geçmiş ama dini kitap hiç okumamıştı.Aç insan yemeğe nasıl saldırırsa Seda da içindeki manevi açlığın etkisiyle okuyup okuyup ağlıyordu.her gece göz kapakları ağırlaşıp kapanıncaya kadar okuyordu.(Kulakların çınlasın Osman Emmi)
                       Okurken kafasına takılan  soruları not alıp ertesi gün Ömer’e soruyordu.Ömer öyle cevaplar veriyordu ki Seda’nın ağzı açık kalıyordu.  
                       Okuldayken arkadaşlarının hemen hepsi dinsiz gibi yaşıyordu.Seda da onlara uymuş nerdeyse ateist olmuştu.Allah’tan yoluna Emine çıkmıştı da…Emine’yi hatırlayınca ona bir mektup yazmaya karar verdi.
                       Bu Ömer’le Emine…
                       Allah Allah..İki ayrı insan.Birbirlerine bu kadar benzesin.Üstelik biri kadın biri erkek,biri Ankara’da ,biri Kayseri’de,jestleri,mimikleri,hatta yürüyüşlerine kadar.İkisi de inanılmaz tevazu ve sabırlı ,Allah’a  böylesine teslim olmuş,takva sahibi.Pes vallahi ,hem de ne pes.Dur bunu Ömer’e soralım.Ömer’in cevabı oldukça manidardı.
                         -İnanan insanlar Allah’ın boyası ile boyanırlar.Böylece hepsi aynı görünür.Dünyanın neresinde olursan ol takva sahibi insanları görür görmez tanırsın.Dil,ırk,vatan fark etmez.
                            Öyle doğru bir sözdü ki bu…
                            Almanya’da yaşayan,farklı ülkelerden gelmiş Müslümanlar gözünün önüne geldi.O zamanlar küçümser gözle baktığı o başörtülü kadınlar birbirinin aynısıydı.Tunus’lu komşusu Zahia Teyze ve Türk komşusu Melek Abla…İkisi de ‘’yavrum.kuzum’’ demeden söze başlamazlardı.Seda,neden onlara değilde kendini beğenmiş,iyilik bilmez.somurtkan Alman’lara benziyordu?
                               Zahia Teyze ve Melek Abla’yı hatırlamak içini burkmuş,gözleri yaşarmıştı.  
                                 O gece yorulana kadar okumuş,doyasıya ağlamıştı.Çok dalgın bir şekilde uyuyordu.Rüyasında kendini Mekke’de,Kabe’nin yanında buldu.Çok güzel elbiseler içinde Zahia Teyze ve Melek Abla yanında bitiverdiler.Kendisi yarıçıplaktı.Örtünmek için çabalıyor,başaramıyordu.İkisi de onu birer elinden tutup
                          -Uyan Sedaaaa,uyan Sedaaaaa.Sabah namazı geçiyor’’ diyerek ayağa kaldırıp gözden kayboldular.Seda gözlerini açıverdi.Ter içinde kalmıştı.Lavaboya koştu.Abdest almaya başladı.Hiç te  beceremiyordu.Seccadesi yoktu.Halının bir köşesinde namaza durdu.Okuyacak sure nerdeydi?Allah Allah zikrederek namaza benzer bir şey kıldı.
                            Yarın ilk iş olarak sureler ezberleyecekti.Kitaplar arasındaki namaz hocasını bularak en üste koydu.Hayatında ilk defa elini açarak Allah’a tövbe etti.
                             Öyleyse yarın başka bir gün olacaktı.
                              Yarın cumartesiydi.Hem ibadet,hem de sure ezberlemek için bundan daha iyi fırsat olamazdı.Sabah doyasıya uyumuş olarak kalktı.İçinde öyle bir huzur vardı ki ilk defa böyle oluyordu.Geceki rüya,abdest ve namaz  işini konuşmak için Ömer’in kapısına dayandı.Açan yoktu.Kazaya gitmiş olamazdı.Gitse dünden bir ihtiyacı olup olmadığını kesin sorardı.Eve dönüp sureleri ezberlemeye koyuldu.
                 Ömer nereye gitmişti? Çevrede gördüğü çocuklara sordu. Onlar da bilmiyordu.   Öğle olmuş bu arada Fatiha ve İhlas’ı ezberlemişti.Onlarla yarım yamalak öğleyi kıldı.İkindiye kadar ikindinin nasıl kılınacağına çalışıp gene iki sureyle ikindiyi kıldı.Akşam yaklaşıyordu.Yer yarılmış Ömer içine girmişti.Geldi geleli Ömer’den ilk defa bu kadar ayrı kalmış,kaygı ve telaşa kapılmıştı.Kapı vurulunca heyecanla fırladı.Ömer’di.Elindeki kovada bir sürü temizlenmiş balık vardı.
             -A a a Nerdesin Ömer Bey,sen mi yakaladın?
             -Evet
             -Bana neden haber vermedin? Ben de gelirdim.
             -Çok erken çıktım.Senin geleceğini sanmıyordum.
             -Gelsene içeri.
             -Benim üstüm başım toz toprak içinde..Eve gitmem lazım.
              Seda biraz sakinleşmişti.    İyi ki Ömer bir yerlere gitmiyordu.O’nu bir gün görmese buna dayanamayacaktı.O’na sırılsıklam aşıktı  ama….
               Biraz sonra gelen Ömer’le birlikte yemeğe başladılar.Seda’nın yüzünde güller açıyordu.Çünkü sevdiği adam nihayet karşısındaydı.Seda gece gördüğü rüyayı ve kalkıp namaz kıldığını söyleyince Ömer hem şaşırmış hem de sevinmişti.
               -Namazı nerde kıldın?
               -İşte şurada
               -Seccaden yok mu? Diyerek kalkıp evine koştu.Yeni bir seccade ile döndü.
                -Ne tarafa döndün?
                 -Şu tarafa
                  Ömer tebessüm etti.
                 -Bak Seda Hanım kıble şu taraftır.
                 Seccadeyi uygunca serdi.Seda utanarak:
                 -Abdest almayı tam bilmiyorum.
                 -Gel öyleyse diyerek lavobaya yürüdü.İzah ederek  yavaş yavaş abdest aldı..Sonra da Seda aldı.
                   -Sadece İhlas ve Fatiha’yı biliyorum.
                   -Şimdilik yeter belki ama çok eksik tabii.
                    Ömer yüksek sesle ,izah ederek namaz kıldı Seda notlar alarak onu izliyordu.Hayret! Gün boyu bunları defalarca okumuştu ama şimdi daha iyi anlamıştı.Ömer:
                     -Kıldıkça ustalaşırsın korkma diyerek cesaret verdi.
                       Sonra çay faslına geçtiler
                       -Sen balık  tutmayı nasıl öğrendin?
                       -Bu ırmak bizim köyden geliyor.Çocukluğum bu Zamantı’nın içinde geçti.Köyde çok oltam vardı.Burada ırmağı bulunca geçen yıl getirmiştim.İstersen bir gün beraber gidelim.Hem bir ay sonra havalar soğuyunca mevsimi geçer.Ta baharı beklememiz gerekir.Seda bu teklife sevindi.
                         -Yarın  Pazar ,hava da iyi.Ne dersin?
                          -Tabi neden olmasın?
                          Irmak öyle uzak değildi.Köyden baksanız kıyısındaki insanları görebilirdiniz.
                          Ertesi gün    Ömer erkenden kalkıp oltaya takacağı solucanları topladı..Bugün orda balık yemeyi planlıyordu..Bu yüzden bolca yufka,sebze ve iki büyük ızgarayı paketledi.Seda’nın kalkmasını bekliyordu ki
            -Ömer Bey uyuyor musun? diyerek kapıya vuran Seda’nın sesiyle yerinden zıpladı.
            -İki saattir senden haber bekliyorum.
             İlk defa balığa çıkacak,belki de yakalayacaktı.Bunun heyecanıyla erkenden kalmıştı.Birlikte çıktılar.Onları gören birkaç öğrenci de peşlerine takıldı.Kısa bir sürede ırmağa ulaştılar.Ömer oltalara solucanlar takıp birisini Seda’ya verdi.Çok geçmeden Ömer ilk balığı yakaladı.Seda sevinç çığlıkları atıyor,havalara zıplıyordu.Oltası elinde ama gözü çayırda zıplayan alabalıkta idi.Elindeki oltanın kıpırdadığını fark etti.Seda çığlık çığlığa asıldı.Parmak büyüklüğünde yavru bir sazandı.Seda balina yakalamış gibi seviniyordu Ömer :
              -Onu geri suya bırakalım,çok küçük dediyse de Seda bırakmak istemiyordu.Yavrucak ağzını açıp açıp kapatıyor,baktı ki ölecek istemeyerek onu yavaşça suya bıraktı.Çok geçmeden Seda gene çığlığı basmış,bu sefer iri bir alabalık yakalamıştı.
                 Hayatında ilk defa yaşadığı bu eğlenceye kendisini öyle kaptırmıştı ki adeta dünya ile ilgisi  kesilmişti. Bir Ömer,bir Seda derken koca kova nerdeyse ağzına kadar balıkla dolmuştu.Seda’nın sevinç çığlıkları arasında öğle olmuştu.Ömer oltadını çocuklara vermiş,balık temizlemeye koyulmuştu.
                   Çok uzaklarda bir karartı belirmişti.Yavaş yavaş gelen birisiydi bu.Ömer birkaç taşla ocağı kurdu.Çocuklarla birlikte çevreden odun topladı.İki ızgaraya balıkları dizdi.
                  -Seda Hanım sen de salatayı yapsan
                   -Tamam az dur da.
                    Oltasıyla oynayan bir balığı yakalamaya çalışıyor,bir türlü denk getiremiyordu.Ömer bir kez daha söyleyecek oldu.Baktı ki öylesine dalmış kıpırdamadan duruyordu.Salatayı da yaptı.
                   -Hah yakaladım keratayı
                    Fakat serçe parmağı kadar yoktu.Geri suya bıraktı.Döndü.Salatanın yapılmış olduğunu gördü.
                    -Ah Ömer Bey..Affedersin
                     -Yok yok.Sen işine bak.
                   Karartı iyice yaklaştı.koltuğunun altına sıkıştırdığı bir demet söğüt dalına sımsıkı sarılmış olarak Osman Emmi çıkageldi.
                       -Oh oh maşallah.Siz miydiniz yahu?
                       -Kaynanan severmiş Osman Emmi.
                        -Sen varken o kaynana beni daha cook sever.
                       Birlikte balık yemeye başladılar.Izgaralar bir-kaç kez dolup boşaldı.Közde pişen balığın tadına doyum olmazdı zaten.Seda:
                         -İnanın böyle lezzetli ve neşeli bir yemek yememiştim.
                          Bu köy,okul,öğrenciler,Ömer bey.Osman Emmi,her şey ama her şey ne kadar güzeldi?Şimdiye kadar yapmacık ve plastik bir hayat yaşamışım.Şu doğallığa ne kadar ihtiyacım varmış diye düşündü. 
                            Gerçekten o kadar ‘’  ilk defalar’’ yaşamıştı ki İlk defa traktöre binmiş,yufka yapılışını ilk defa görmüş,ilk defa balık tutmuş,her şeyden önemlisi ilk defa Allah’a yönelmiş,ilk şükür,ilk dua ve il namazı kılmıştı.Kimbilir  bu ilklerden daha ne kadar yaşayacaktı? Her gördüğü ilk için hiç şaşırmamış,aksine balıklama dalmıştı.
                              Sofradan kalkınca  bir sürü temizlenmiş balık artmıştı.Ömer onları bir poşete koyup Osman Emmi’ye verdi.Osman Emmi:
                         -Çok güzel bir çift olmuşsunuz.Allah ağzınızın tadını bozmasın. Diyerek köye yürüdü.İkindi geçeli epey olmuştu Ömer:
                            -Yeter mi Seda Hanım?
                            -Daha yeni başladık Ömer Bey.Bu eğlence bırakılır mı?Köye gidipte ne yapacağız?
                              Akşam yaklaşıyordu Seda’yı güçlükle razı ettiler.Bıraksalar orda sabahlayabilirdi.
                       -Haftaya gene buradayız.Değil mi Ömer Bey?
                       -Hele haftaya bir çıkalım da.Kar yağmur olmazsa.
                       -Ne karı?Daha Ekim’deyiz.
                       -Hiç belli olmaz.
                        Seda gün boyu hoplamış,zıplamış,sevinç çığlıkları atmıştı.Bu beklide yılların birikimi olan bir patlamaydı.Her şeye seviniyor,her şeye balıklama dalıyordu.Bir kadın bu kadar saf, bu kadar içten olur muydu?Ömer bazen onun davranışlarına hayret dolu gözlerle  bakmadan kendini alamıyordu.O’nun davranışları bu yörenin kızlarına hiç benzemiyordu.Ömer ne kadar garip karşılasa da farkında olmadan onu sahiplenmeye başlamıştı bile.O’nu aç bırakmıyor,evde ve okulda sorularına bıkmadan cevaplar veriyor,dinine ibadetine kadar karışıyordu.Hatta dün yakaladığı balıkları onsuz yiyemeyeceğini anlamış,kapısına götürmüştü.
                           Hani çok ta güzel kızdı Seda
                           Gönlünün köşküne oturup oradan kendisini sürekli rahatsız eden,köyden kaçıran,hayata ve sevgiye böylesine küstüren Hatice’den kat kat üstündü.Seda olduğu ortama neşe veren,kendisi de neşelenen,çok küçük şeylerden mutluluk duyabilen birisiydi.
                           Neden Hatice’ye bağlanmıştı ki? Hiç…
                           Gençliğin verdiği bir istekle büyük bir yanlışa düşmüştü.Şimdi onu hiç düşünmüyor,düşünmekte  istemiyordu.Akıl terazisine koyunca Seda daha ağır basıyordu.Eğer şimdi Hatice gelse’’Seni seviyorum Ömer.Ne olur beni kabul et ‘’dese dönüpte bakacağını sanmıyordu.Bugün de Osman Emmi ‘’Çok güzel bir çift olmuşsunuz’’ dememiş miydi? Bunları düşününce irkildi.Gizli gizli defalarca Seda’ya baktı.Şimdiye kadar O’na bu gözle bakmamıştı.Sonra kendisinden utandı.Şurada sahipsiz bir kız .Ona bu gözle bakılır mıydı?         
                        Eve gelip ayrıldılar.Ömer sedire uzandı.Seda’nın hayali gözünün önüne geldi.Nasıl da sevinmişti bugün? Ömer ne kadar garip karşılasa da kızın yapısı buydu.Hem ne oludu ki kız sevinç çığlıkları atınca?’’Vay ben bu dağbaşına düştüm yapayalnız kız başıma ,bunca problemim var’’diye salya sümük ağlasa daha mı iyiydi?
                       İçinde O’nu görmek için dayanılmaz bir istek duydu.Acaba şimdi kalkıp ona gitse miydi? ‘’Hey N’oluyor oğlum’’diyerek zıpladı.Halbuki biraz önce ayrılmışlardı.İçindeki görme arzusunu bastırmak için epeyce uğraştı.

                           İnanmak istemese de Seda’ya karşı ufak ufak bir kıvılcım çakmıştı.O gece gerek uykuda gerekse uyanıkken Seda’nın hayali gelip gelip gözünün  önüne dayanmıştı.
                           Seda gelecek haftayı iple çekiyordu.Cumartesi ne zaman geleekti?Bir aksilik olacak,kar, yağmur yağacak diye yüreği ağzına geliyordu.O ne müthiş eğlenceydi? Tadı damağında kalmıştı.Tabii aksilik durur mu?Köylüler Cumartesi kazaya gideceklerdi.Gene Ömer’e teklif ettiler.Ömer’in aklına odun-kömür almak düşüverdi.Yahu şimdiye kadar nerdeydin be mübarek?Cumartesi gümlemiş,Seda’nın kolları yana düşmüştü.Gerçi artık odun ve kömürü ertelemek pek akıllıca olmazdı.Perşembeye kadar Seda’nın üzüntüsü devam etti.Perşembe günü bir başkası gelerek kazaya gideceğini,bir istekleri olup olmadığını soruyordu.Ömer sınıfını ödevlendirdi.Çocukları Seda’ya emanet ederek yola çıktı.Böylece Cumartesi güme gitmeyecekti.
                          Ömer akşam üzeri bir römork odun ve kömürle döndü.Seda’ya elini vurdurmadan geceye kadar  onları kömürlüğe istif etti.
                             Cumartesi ve Pazar günü gene ırmak kıyısında Seda’nın sevinç çığlıkları attığını yazmamıza gerek var mı ?Ömer temizlediği balıklardan bir poşetini bir haftadır yanına uğramayan Osman Emmi’ye gönderdi.
                            Bu arada Seda namazlıkların hepsini öğrenmiş,tövbe ve huşu içinde  Rabb’ine yönelmişti.Namazlarını  dakika bile ertelemeden kılyordu.
                            Ömer O’nu sevdiğini iyice kabullenmişti.Gece gündüz O’nu düşünüyordu.Şimdi bunu O’na nasıl söyleyecekti?Sözlüsü ve ya gönlüde birisi var mıydı? Yoksa O’da Hatice gibi ‘’kardeşiz’’ mi diyecekti?Bu düşünceler Ömer’i kahrediyordu.Gene suskun,dalgın biri oluvermişti.Dersten çıkmış,evde sedire uzanmıştı.Öğleyin bir şey yememiş,şimdi de canı istemiyordu.Seda gün boyu yanındaydı ama yetmiyordu.Ne yapmalı diye çaresiz çaresiz düşünürken kapının vurulmasıyla yerinden zıpladı.Gelen Osman Emmi’ydi.
                            -Nerdesin?Görünmez oldun baba?
                            -Sorma bir haftadır hasta yatıyordum.
                            -Tüh yahu.İnsan bir çocukla haber salmaz mı?
                            Önemli bir şey değildi.
                              -Yiyeceğin,içeceğin var mıydı?
                              -Vardı vardı sağol.
                            Hemen ocağa su koydu.Sohbet ederek yeseler de Ömer arada bir dalıp gidiyordu.
                                   -Hocam neyin var?Sen de mi hastasın?
                                 -Yok yok çok şükür iyiyim,nerden çıkardın?
                                   -Ne bileyim dalıp dalıp gidiyorsun. Diyerek kıs kıs güldü ve.
                                    -Aşık mısın yoksa?
                                   Bu söze ikisi de güldü.Sahi yahu bu Osman Emmi’yle sırdaş değil miydi?Ben bu sırrımı bununla paylaşayım diye düşünerek ona anlatmaya karar verdi.
                                    -Senin sözlerin benim için sırdır.Beni sözlerim de senin için sırdır.Öyle mi?
                                      -Tabi şüphen mi var?
                                  -   Öyleyse    sana bir sır vereceğim. İş gerçekleşene kadar  aramızda kalacak.Anlaştık mı?
                                     _Tabi yahu de bakalım.
                                       -Beni bilirsin.Daha kaşımı kaldırıpta kızlara kadınlara bakmış değilim..Fakat şu Seda Hanım…
                                        -Ben demedim mi sen aşıksın diye? E,e,e,
                                         -Sen ne dersin?
                                         Osman Emmi epeyce düşündü.Arada bir’’Seda Hanım.Seda Hanım diye mırıldandı. Sonra:
                                      -O kız dünyada gördüğün en temiz kızdır.İstikameti de çok doğru.Güzellikte senin gibi yakışıklı biri için gökte ararken yerde bulunmuş bir nimettir.Geçen gün siz balık tutarken’’Allah,Allah bunlar birbiri için yaratılmış dedim.Eş olacak bir kız. Sakın kaçırma derim.
                              -Daha onun haberi bile yok.Nasıl duyuracağım?
                               Osman Emmi ayağa kalktı.
                               -Aha ben şimdi gider söylerim.
                              Ömer de ayağa kalkıp onun önüne geçti.
                                -Aman yok Osman Emmi.Sen dur.
                                -Karışma evlat.Geç otur şuraya.
                               -Etme Osman Emmi
                                -Böyle hayırlı bir işe karışmayayım öyle mi?
                                  ‘’Etme Osman Emmi’’diye çırpınan Ömer’i dinlemedi.Kapıya yöneldi.Ömer ‘’Ben ne  yaptım’’diye dizlerinin  üstüne çöktü.
                             

     Osman Emmi Seda’nın kapısını çaldı.Seda onu görünce biraz şaşırdı.Osman emmi’yi yolu şaşırmış sandı.
               -Misafir alır mısın kızım?
                -Tabi buyur Osman Amca.
                 -Çok oturmayacağım.Sana bir şey sorup çıkacağım.
                  Osman Emmi bir sandalyeye ilişti.Lafa balıklama daldı.
                 -Allah’ın emri ,Peygamberimizin kavli ile seni oğlum Ömer Hoca’ya istemeye geldim.
                  Seda bir çığlık attı.
                 -Ne diyorsun sen Osman  Amca?
                 -Dediklerimi duydun.Fikrin nedir?
                  Seda ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı.Osman Emmi şaşırdı.Neden ağlamaya başladı ki bu kız?Bir gafmı yaptım diye düşündü.Seda biraz sakinleşince:
                  -Geldiğimden beri ben de O’nu beğeniyorum.Fakat o hep uzak durdu.
                   -Senin sevdiğin, sözlün  felan var mı ?
                    -Yok yok kesinlikle kimseyle ilişkim yok.
                    -Yani evet diyorsun.
                    -Tabii.Yeter ki Ömer Bey beni istesin.
                     -Tamam.Ben çıkıyorum.Ömer Hoca gelsin.Siz baş başa konuşun.
                     Osman Emmi çıktı.Seda duyduklarına hala inanamıyor,heyecanla bekliyordu.Biraz sonra kapı vuruldu.Seda koşarak açtı. Ömer yalnızdı.Seda’nın eli ayağı birbirine dolaştı.Hala şoktaydı.
                      -Bu..Buyrun Ömer Bey.Ömer içeri girdi. Karşılıklı oturdular.İkisi de lal olmuştu.
                         -Seda…
                         -Ömer…
                         -Geçen haftadan beri uykuyu kaybettim.
                         -Ben geldiğimden beri kaybediyorum.Oh olsun.
                          -Bak Seda bir de ben duyayım.Benimle evlenir misin?
                          -Evet evet binlerce defa evet..
                           Sonra kalkıp Ömer’in boynuna sarıldı.Sarsıla sarsıla ağlamaya başladı.O halde ne kadar durduklarını bilemediler.Seda Ömer’e daha bir güzel olmuş gibi görünürken,Ömer de Seda’ya bambaşka bir yakışıklı  olarak görünüyordu.İkisi de şoktan çıktılar.Ömer:
                           -Ben bu haftasonu gidip babamla konuşup rızasını alacağım.Sen birkaç fotoğraf ver.
                              -Peki baban karşı çıkarsa?
                              -Sanmam.Birini bul da evlen deyip duruyordu.
                               -Sen bilirsin.Ben gene balığa hazırlanıyordum..Neyse.
                             Seda da Ömer de o gece sevinçten uyuyamadılar.İnanılır gibi değildi ilk görüşte aşık olduğu,bu yakışıklı ve her yönüyle kamil olan Ömer’le evlenecekti ha?Herkesin deli dediği Osman Emmi bu işi bitirivermişti.Cumartesi sabah erkenden kalkıp Ömer’i yolcu etmek istemişti ama Ömer çoktan gitmişti.O günü nasıl geçirdiğini bilemedi.Saatler hatta dakikalar geçmek bilmedi.Bir aksilik olacak diye de yüreği ağzındaydı.Ta ki akşama doğru bir traktorden inen Ömer’i görene kadar…Ömer gülümsüyordu.İçeri geçtiler.Seda hasretle onun boynuna sarıldı.
                                    -Bu akşam hocayı alıp geleceğim.Dini nikahımız hemen kıyılmalı.
                                      Yatsıdan sonra birkaç şahitle imam gelerek nikahlarını kıydı. Artık o yakışıklı prens Seda’ya aitti. Osman Emmi de artık Seda’nın başdostu olmuştu.
Seda hemen mektup yazmaya başladı. Dedesine kardeşine ve Emine’ye detaylı birer mektup  yolladı.Ömer’le nikahlandığını,,yazın da evleneceğini bildirdi.Dedesi ve kardeşi hiç itiraz etmediler.Zaten Seda’nın tek başına o ücra köylerde nasıl kalacağını kaygı edip duruyorlardı.Bu habere çok sevindiler.Emine ‘ye gelincc O da bu işe çok sevindi.Esas sevinci ise Seda’nın namaza başlamasıydı.O paragrafı defalarca ağlayarak okuduğunu Ömer’in dindar biri olmasına ise çok memnun olduğunu yazıyor,fotoğraflar istiyordu.
                  İkisi de sabah akşam el ele,göz gözeydiler..Artık Ömer’in yanına taşınmış,onun elini sıcak sudan soğuk suya vurdurmuyordu..çifte kumrular gibiydiler.Teneffüslerde birbirlerine koşuyor,birlikte gezip ,balığa çıkıyorlardı.Fakat ilk kar yağınca ırmağı unutmak zorunda kaldılar.
                    Seda defalarca korku ile bahsedilen kışı çok merak ediyordu.Nihayet o da geldi.Kasım’da karlar başladı.Herkes bir tehlike bekliyormuş gibiydi.Fakat hiçte öyle olmadı.Herkesin öcü gibi korktuğu kış bu muydu?Seda ilk defa soba yakmış,keyfine de doyamamıştı.Bir metre karda yuvarlanıyor,çocuklarla kardan adam yapıyor, Ömer’i kartopuna tutmaya bayılıyordu.Eğer kış buysa istediği kadar sürsün.Bu bela da Seda’ya vız gelmiş,onda bile eğlenecek bir sürü şey bulmuştu.Çünkü Seda’nın içinde hiç büyümeyen yaramaz bir çocuk vardı.
    
             
                                                                                 Sevgilerimle (18.03.2013 )                               
-

                                                                                   Mustafa TÜRKER

9 Mart 2012 Cuma

SU

Su aleme hayat veren Allah’ın
İnsanlara sunduğu en güzel şey.
Özde çöreklenen cümle günahın,
Abdest ile yunduğu en güzel şey.

Sudur balıkların uçsuz yuvası,
Su ile hallolur pislik davası.
Hamurun,çamurun,sütün mayası,
Gemilerin bindiği en güzel şey.

Su olmazsa alem yanar kavrulur,
Yanar dallar,koca gövde devrilir.
Toprak kurur,tozlar göğe savrulur,
Oruçlunun kandığı en güzel şey.

Suya baksan şeklin sana akseder,
Çağlayanda haşırdayıp rakseder,
Allah aşkı en son gözde nükseder,
Damla damla indiği en güzel şey.

8 Mart 2010 Pazartesi

MERYEM ANA

Zayıfmı zayıf bir adamdı Ahmet.Avurtları birbirine geçmiş yürüyen bir iskeletti mübarek.Sarı saçları burnuna dökülür,çöp gibi parmaklarını daldırıp onları geri iterdi.
Ahmet köşgerdi.Meydanın köşesindeki tek gözlü dükkanında akşamlara kadar yırtık,sökük ayakkabılarla uğraşır dururdu.Geleni gideni hiç kaçırmaz,kaybolana kadar gözleriyle takip ederdi Zaten Yeşilhisar küçük bir ilçeydi ve herkes birbirini tanırdı.
Yeşilhisar’da işim olduğu zamanelimdeki çantayı nereye koyacağımı şaşırırdım.Ahmet’le tanıştıktan sonra oraya koymaya başladım.
Çok samimi bir şekilde beni karşılar,oldukça saygılı ve ölçülü davranırdı.Ağabeyi de benim gibi öğretmendi.ben bu saygı ve samimiyeti buna bağlıyordum.Yanına varır varmaz çay söyler,fısıltıyla:
-Aman hocam ola ki paran felan olmazsa haberim olsun.Sen burada bizim misafirimizsin derdi.
Ahmet’le iyice samimi olmuştuk.
Bir gün gene ilçeye gitmiştim Çantamı koymak için ona uğradım.Dükkanda yaşlıca bir kadın vardı.(Kezban Ebeme çok benziyordu)Ahmet beni takdim etti:
-Meryem Ana bu Kale’nin…
-Biliyorum kokuk diye lafını kesti.
Beni nerden tanıdığını,ilk defa görüştüğümüzü söyledimse de cevap alamadım.Meryem Ana lafı hep geçiştirdi.Hatta ben O’na soru sorarken bile Ahmet’e laf anlatmaya durdu.Sonra:
-Hocam,bana 100 lira vereceksin.
Elimi cebime atıp biraz para çıkardım.
-Sadece 100 Lira yeter diyerek tüm ısrarlarıma rağmen fazla para almadı.Parayı koynuna sokup dükkanı terk etti.
-Kimdi bu Ahmet ?
-Bu Meryem Anamız.Yeşilhisar’ın kadın evliyasıdır.Çok seyrek olarak birisinden para ister,yüz Liradan fazla da almaz.
-Müftü Ahmet Efendi’yi biliyor musun ?
Emekli müftü Ahmet Kafkas Yeşilhisar’da evliya olarak bilinen muhterem bir zat idi.
-Evet,şu evliya dediğiniz.
-Hah. O mübarek Meryem Ana için ‘’O benim sağ kolumdur’’ Der.Yani Meryem Ana Ahmet Efendi’den el almıştır.
Ahmet ciddi bir şey söyleyeceği zaman öne eğilir fısıldardı.Gene öyle yaptı.
-Bunlar boş değil Hocam,bunlar boş değil…
-Allah iyiliklerini versin.Peki sen hiç kerametlerini gördün mü ?
O zaman heyecanlandı,mavi gözlerini ayırarak öne eğildi ve yine fısıltıyla :
-Kaç kere,kaç kere dedi.Tek ben değil,bütün kaza,hatta bu civarda onun kerametlerine şahit olmayan yoktur.Hem de kaç defa,kaç defa…
-E,e,e, anlat bakalım.
-Şimdi sana anlatacağım şu olaya tüm Yeşilhisar şahittir.İnanmazsan kime sorarsan sor.
Anlatmaya başladı :
-Bahar günleriydi.Ortalık cayır cayır yanıyor.Ekinler,otlar bir damla suya hasret.Ahmet Efendi’ye yalvarıyorlar ve O’nu yağmur duasına ikna ediyorlar.O da bir Cuma namazından sonra ahaliyi peşine takıp yürüyor.Şu hastanenin önünde köprü var ya? Orada millete dönüp ‘’Komşular aranızda küs olanlar Allah rızası için geri dönsün ‘’diyor.Ben geriden geldiğim için bu sözleri duymamıştım.Yaklaşık elli kişi guruptan ayrılarak geri döndü.Ben daha sonra hızlanarak yanında yürümeye başladım.Hapishanenin önüne gelince tekrar ‘’Komşular,aramızda hala küsler var,onlar da ayrılsın’’ diye bağırdı.Birkaç kişi daha ayrıldı.Vallahi hocam biraz sonra kara bulutlar birikmeye başladı.Niyeti bizi Keşlik yolundaki tepeye çıkarmakmış.Birden durdu.’’Ben okuyacağım siz amin diyeceksiniz’’
Daha ilk sözlerini tamamlamıştı ki gök gürlemeye durdu.’’Herkes son hızla evlerine’’ diye bağırdı.
Bizler geri dönüp koşmaya başladık.Daha İmam-hatibin oraya gelmeden sağanak çöktü.Kendimi bir sipere atana kadar suyum çıktı.Bir yağmur yağdı,bir yağmur yağdı…Ben öylesini ne gördüm, ne de duydum.Ya hocam bunlar boş değil,bunlar boş değil.
Bir de şunu anlatırlar ki :Adamın biri Ahmet Efendiye:’’Sen neden herkese selam vermiyorsun demiş.O adama cevap vermemiş.Adam birkaç defa üsteleyince yanına çağırır.Büktüğü kolunun arasından bakmasını ister.Adam bir bakar ki ne görsün ?İnsanların kimi maymun,kimi domuz,kimi de eşek suretinde.Tövbe ederek eline sarılmış.
-Şu Meryem Ana ? Diye sordum.
-O’na gelince…Sen gelirken ne dedi biliyor musun?’’Şu adama bak Ahmet.Adamın hası.Allah selamet versin de yalnız bir kusuru var.Ah namazını kılsa ,Ah bir de namazını kılsa…
O kadın herkesle konuşmaz,hele hele çok az insandan para istermiş.
-O parayı da kendisine harcayacağını sanmıyorum dedi.
-Nasıl biridir,kocasını tanır mıyım?
Anlatayım dedi ve başladı.
-Meryem Ana ‘nın huysuz mu huysuz,soysuz mu soysuz bir kocası vardı.Gündüz kumar oynar gece gündüz de içki içerdi.Bunların arazisi bu çevrede kimsede yoktur.Ama zavallı Meryem Ana’dan başkada bakacak,çekecek kimse yoktur.Kadıncağız yanına kattığı bebeleri ile akşamlara kadar harıl harıl çalışır. Koca kumarda tabii.Akşam eve yorgun argın ev işlerini de bitirdikten sonra geçermiş pencereye.Sokağın başından yıkıla yıkıla gelen el yüz çamur içindeki kocasına koşar,onu karşılar,koluna girerek eve getirirmiş.Herif eve gelene kadar Meryem Ana’ya söver,arada da bir tokat vururmuş.Meryem Ana onu yur yıkar ,yatağına yatırırmış.Tam 18 sene,dile kolay hocam 18 sene ne demek?Gık bile demeden el pençe divan durarak kocasına hizmet etmiş.
Bir kış günü gene kocasını bekliyormuş.Adam karlar içinde yata yata sokağın başında görünmüş.Meryem Ana koşmuş.
-Ulann…Ulann…min karısı .Sırtına al beni ! Diye bağırıyormuş.Meryem Ana komşular duyacak diye telaşlanarak fısıldamış:
-Etme herif bu karda ben seni nasıl taşıyayım ?
-Yieyyt diye bir nara daha patlatmış.küfürün,tekme-tokatın bini bir para.
Kadıncağız bir yandan komşulardan utanıyor,bir yandan herifin kafa bir milyon olmuş laftan anlamıyor.
-Bin der ve sırtını döner.
Bu şerefsiz sanki eşeğe biner gibi ‘’Deh’’ der ve topuklamaya başlar.Diz boyu karda düşe kalka eve gelirler.Gene elini ayağını temizler,herifi bir bebek gibi beleyerek yatağına yatırır.Yıllarca ıh demez.
Kocası bu gıkı çıkmayan kadıncağıza olmadık eziyetler etti.
Sonunda hastalandı.
Aylarca öküz gibi höğürdü. Meryem Ana ona o halde iken bile hizmette kusur etmedi.
-Derdi neymiş ?
-Derdini bilmem ama çok yorgan yırttı onu bilirim.
Son demlerinde Meryem Ana’ya ‘’Çok kahrımı çektin ve de çok kötülüğümü gördün.Hakkın helal et ‘’ demiş.Meryem Ana’da ‘’Sen benim efendimsin.Karı-koca arasında hak ta neymiş,helal olsun’’ demiş.Koskoca adam hüngür hüngür ağlamış.Geberip gitti şükür.
Meryem Ana herkesle konuşmaz,konuştuklarına da ‘’Gadasını aldığım,Gurban olduğum’’diye hitap eder,şaka bile yapar.
Ahmet’in eli yüzü işi gereği toz topraktır .O’na hep ‘’Kokuk’’der.


Aradan aylar geçmiş,bu konuyu nerdeyse unutmuştum .
Midem yanıyordu.Bir Çarşamba günü doktora gittim.Ben doktordayken Meryem Ana Ahmet’e gelmiş.
-Hoca gelecek demiş.Ahmet’te:
-Bu gün tatil değil,bir şey değil,hoca neden gelsin ?
-Hoca gelecek,bana da 100 Lira verecek.Ben onun için buraya geldim.
Ben caddenin köşesinden görününce ‘’Gördün mü kokuk’’ diyerek Ahmet’in sırtına vurmuş.
Selam vererek girdim.Meryem Ana neşeliydi.Bana:
-Hocam bana 100 Lira ver.
Verdim.O parayı koynuna sokarken:
-Hocam bu sabah…Ahmet şu kapıyı kapat.Bu sabah arkadaşlarla sana geldik.Seni sabah namazına kaldıramadık.
-Nasıl yani ?
-Nasılını karıştırma.Sen Kale’de şu tek sıralı evlerde otu muyor musun ?
-Ben dünya gözü ile Kale’yi görmedim.İnan bana.
-Şu meseleyi biraz açıklar mısınız ?
-Ben geç kaldım gitmem lazım diyerek alelacele dükkandan çıktı.Çıkarken de Ahmet’e işaret yaptı.Ahmet ‘’Tamam’’ dedi.
O gittikten sonra Ahmet
-Hocam,sen gelmeden önce bana anlattı.Bunlar bir gurup evliya geceleri gezerlermiş.Sabah namazı için bazılarını uyandırırlarmış.Sana da gelmişler.O kadar uğraşmalarına rağmen seni bir türlü uyandıramamışlar.
Doğrusunu isterseniz bu kadarına şaşırdım ama pek inanmadım.Böyle evliya hikayeleri halkın dilinde anlatılır dedim.Hatta elimi sallayıp geçtim.
Bir gece…Sabaha karşıydı .öyle dalgın uyuyordum ki.Birisi omzumdan silkeliyor,bırakmıyordu.Bizim hatunu zannettim.’’Bu gece yarısında derdi ne ola ki’’diye sokrana sokrana uyandım.Baktım,hatun ve çocuklar horul horul uyuyorlar.
Bekir Hoca sabah ezanını okuyordu.Hemen bir abdest alıp camiye yürüdüm.Salonda cemaati bekleyen hoca beni görünce afalladı.
-Hayrola hocam?
-İnşallah hayırdır dedim.
Adam haklıydı.Beni Cuma namazından başka camide görmüyordu ki…
O gün namaza başladım.Aralıksız bir on yıl namaz kıldım.Şimdi ise ne yazık ki kılmıyorum.
Tekrar bir Meryem Ana’ya ihtiyacım var ama zavallı kadın öleli yıllar oluyor.(Allah rahmet eylesin)
Bütün bu anlattıklarımın yorumunu size bırakıyorum.Sizlere söyleyeceğim şudur ki: Bu okuduklarınız tamamen gerçektir.

SEVGİLERİMLE…MUSTAFA TÜRKER